“Artık geçmişte kalmasına karşın, sadece yaşadıklarımız değil, yaptığımız hiçbir şey, sahip olduğumuz düşüncelerin, çektiğimiz onca acının hiçbirisi kaybedilmiş değildir; geçmişi biz yaratmıştık. Geçmişte yapmış ya da olmuş olmak, varolmanın bir başka, belki de en emin şekliydi.” Viktor E. Frankl – İnsanın Anlam Arayışı
Frankl’ı çok severim ancak geçmişimizin varoluşumuzun en emin şekli olduğu konusunda ona katılmıyorum.
Geçmişte yapmış ya da olmuş olmak halini de şuanki halimiz gibi sürekli yeniden kurguluyoruz. Bugünkü ben geçmişimdeki herhangi bir anıyı şuan neşe ile hatırlarken yarınki ben onu hüzün ile hatırlayabilir, daha ileride ise tekrar neşe ile hatırlayabilirim. Frankl’ın da dediği gibi, geçmişi biz yaratmıştık; onun bizdeki anlamını yeniden yaratmak da bizim elimizde.
Evet geçmişte yaşanmış olanlar değişmez bir şekilde orada durmakta, ama asıl önemli olanlar yaşananlardan ziyade onların bizdeki yankısı değil mi?
Geçmişin bendeki yankısı bugünkü deneyimlerimle sürekli değişir. Bazen bir anıya dair hatırladığımız, değer verdiğimiz veya belleğimizde öne çıkan kısımları dahi değişkenlik gösterebilir zaman içerisinde. Bu da önem verdiğimiz şeylerin ve yarattığımız anlamların değişmesi ile bağlantılıdır.
Bir anı olduğu hali ile varolduğunun en emin şekli olabilir belki ama bendeki yankısı da tıpkı ben gibi değişmeye mahkumdur.
Bu aslında olumlu ve umut vericidir; travmatik deneyimlerimizin bizdeki yankısının da zaman içerisinde değişebileceğinin göstergesidir. Ben kendimi her gün yeniden inşa ederken geçmiş yaşantılarıma olan tutumumu da yeniden ve yeniden inşa ediyorum. Dolayısıyla, bazen inşa ettiklerimi beğenmeyip yıkarak yeniden inşa edebilmek de benim elimde, bunu biliyorum.
Bu çok kıymetli bir bilgi; elimde geçmişin yankısının hamuru var, o hamura vereceğim şekiller kadar sonsuz yankı olanağı da var. Hangisini seçeceğimse bana kalmış.
Birçok hatıramızın bizdeki izi biz farkına bile varmadan değişiyor çoğu zaman. Yeni yaşam deneyimleri, yeni karşılaşmalar, biriktirdiğimiz onca yeni anı geçmişteki yaşantılarımızın bizdeki etkisini biz istesek de istemesek de değiştiriyor. Ama travmatik deneyimler olarak adlandırdığımız bazı acı deneyimler var ki; onların bizdeki izini, açtığı yarayı kapatmak her zaman kolay olmuyor. Yine de, herkes ve her şey gibi, dünya gibi sürekli “ben”imin de değiştiğini, değişebilme gücümün olabileceğini, acı veren deneyimlerimi olaylardan ziyade onlara karşı olan tavrımla yeniden ele alıp dönüştürebileceğimi fark edebildiğimde geçmişin yaralarını sarmak umudunu yeşertebilirim.
Kolay mı, elbette hayır. Geçmişimizin bizdeki yankılarını tanıma, anlama, sahiplenme ve en nihayetinde değiştirme gücüne sahip olabilmenin anahtarı kendimizle kuracağımız saydam ve samimi ilişkide, kendimizi bir bütün olarak sahiplenebilme becerisinde saklıdır.
Resim: Salvador Dali – The Persistence of Memory