“Descartes’ın meşhur ‘varoluş kanıtı’ yani “Düşünüyorum öyleyse varım!” sözünün yerini, kitle iletişiminden ibaret çağımıza uygun şekilde güncellenmiş hali almış: “Görülüyorum öyleyse varım.” Beni ne kadar çok insan görebiliyorsa (ve görmeyi seçmeyi mümkünse) burada var oluşumun ispatı o kadar inandırıcıdır…” Zygmunt Bauman – Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup
Görülüyorum öyleyse varım…
Teşhir ve dikizleme çağındayız. Görülmek ve görmek üzerine kurulu modern kültür hayatımızın büyük bir kısmını kaplıyor artık. Kendimizi ideal halimizle sunma fırsatları önümüze serilmiş halde, ama bu yine de yetmiyor – çünkü o ideal ben’in sahte olduğunu en iyi ben biliyorum – ama daha çok görülürsem daha gerçek olabilirim.
Görme ve görülme dünyasından yola çıkarak kendimizi var etme ve onaylanma ihtiyacı çoğu zaman kendimizden uzaklaşmamıza, başkalarının beğenilerine uygun bir hale bürünmeye veya başka beğendiklerimiz gibi olmaya yöneltiyor. Kendimizi ötekinin arzusunun nesnesi olarak sunuyoruz ve ötekinin arzusunu arzularken buluyoruz kendimizi.
Murathan Mungan “Meskalin 60 Draje” kitabında “Büyük ölçüde hayal gücünü yitirmiş insanlar toplumu olarak, şimdi ne yapacağız? Yazılı kültürden, görsel kültüre geçişin derin sorunsalında kendi gözlerimizi ne yapacağız?” sorularını soruyor. Sahiden, şimdi ne yapacağız?
Kendini teşhir eden ötekileri dikizlemek ise bir o kadar yetersizliğimizi besliyor aynı zamanda, çünkü ötekierin gösterdikleri ideal ben’leri, bize bir o kadar gerçek geliyor. Kendimizi kusurlu hissetmemize neden oluyor, kusur olarak görmediğimiz özelliklerimizi bile kusur olarak algılamamıza yol açıyor.
Çözüm olarak sosyal medyadan kaçınmalı mıyız peki? Bunu sağlamak elbette mümkün değil. Kitle iletişim araçlarını yok saymak değil çözümü tabii ki.
Ama kendimizle ne kadar sağlıklı ilişki kurmayı başarabilirsek görülme ve görme ihtiyacımızı ve bunun getirdiği sorunları sağlıklı bir düzeye indirebiliriz. Teşhir ve dikizlemenin ‘ben’i belirlemekteki en önemli araç olmasının önüne geçebiliriz.
Ebeveynler bu konuda özellikle hassas olmalı. Dört bir yandan uyaran bombardımanına tutulmuş haldeyiz. Gösteren ve gösterilenler denizinde yüzerken yanıbaşımızdakileri gözden kaçırma riski ile karşı karşıyayız.
Çocuklarımıza sevmeyi ve sevilmeyi, anlamayı anlaşılmayı, sağlıklı iletişimi göstererek ve öğreterek onların varlıklarını dikizleme ve teşhir kültürü üzerinden olumlama ihtiyaçlarının önüne geçebiliriz, onlarla doyurucu vakitler geçirerek boş vakitlerini anlamlı bir şekilde doldurabilme konusunda onlara model olabiliriz.
Böylelikle teşhir ve dikizleme kültüründen gelebilecek tehlikelerden hem kendimizi hem de yanıbaşımızdakileri koruyabiliriz.
İllüstrasyon: Marco Melgrati