Çok sevdiğim yönetmen ve senarist Charlie Kaufman’ın, çok etkilendiğim 2015 yapımı “Anomalisa” isimli filminden söz etmek istiyorum. (Aşağıdaki tırnak içerisine aldığım cümleler Byung-Chul Han’ın “Ötekini Kovmak” isimli kitabından alıntıdır.)
Karakterimiz Michael Stone orta yaşlı bir motivasyon koçu ve yazardır. Başarılı bir kariyeri ve ailesi vardır. “How Can I Help You Help Them (Onlara Yardım Etmen için Sana Nasıl Yardım Edebilirim) isminde çok satan bir kitabın yazarıdır. Kendini herkesten üstün gördüğü kitabının isminden de bellidir. Bireyselliğin ve öznel deneyimin önemini övdüğü kitabında insanların birbiriyle nasıl iletişim kurması gerektiğini büyük bir beceriklilikle anlatır. “Neoliberal dünyanın tipik bir kişisel gelişim rehberi.” Günümüzde herkesin, motivasyon ve yaşam koçları tarafından, bireyselliklerini dışa vurmaları konusunda benzer anlatı kalıplarıyla pohpohlandığı bir dünyada, herkesin benzer şekilde dışa vurmaya çalıştıkları ve algıladıkları ‘bireysellik’leri paradoksal biçimde aynılaşır. Modern insanın trajikomedisi. Dolayısıyla kitabında anlattıklarındaki sahteliğin ve yapmacıklığın farkındalığında olan Michael, bu nedenle kendisi için başkalarına yaptığı önerileri uygulayamamaktadır. “Herkesin ötekilerden farklı olmak istediği dünya paradoksal olarak klonlarla doludur.”
Michael ciddi bir varoluş krizi yaşamaktadır; “anlamsız, monoton, cilalı bir tüketim ve performans toplumunda yalnız, kaybolmuş, sıkılmış, hayal kırıklığına uğramış, yönünü şaşırmış hisseder.” Michael kendi eşsizliğine o kadar kapılmıştır ki, tüm diğer insanlar, hatta kendi ailesi bile ona “aynı yüz” ve “aynı sesle” görünür. Onun için herkes sıradandır, herkes birbirinin aynısı olarak görünür; sesleri ve söylemleri bile birbirine benzer.
Tüm bu sıkışmışlığın arasında Michael uzun zamandır ilk kez farklı bir kadın sesi duyar. O kadın Lisa’dır. Kadını bulur ve onun yüzünün de farklı olduğunu görür. Kadına aşık olur. Kadın özgüvensizdir ve kendinden memnun olmayan, kusurlarını, eksikliklerini, yetersizliklerini sürekli dile getirir; yalnız, toplum tarafından dışlandığını hisseder ve toplumun güzellik algısının dışında kaldığını düşündüğü için kendini çirkin bulur. Ancak “farklılığı” Michael’ı kendine aşık eder. Michael ona ‘Anomalisa’ lakabını takar. Aşk ve yakınlıkla dolu bir gece geçirirler; ertesi sabah ise, Michael kahvaltı ettikleri esnada, ondaki farklılıklar yerine aynılıkları görmeye başlar; büyü birdenbire bozulur, Lisa’nın büyülü farklılıkları gözüne itici gelmeye başlar, yemek yiyişine ve bazı tavırlarına karşı tahammülsüzleşir. Büyünün bozulmasıyla, Lisa’nın yüzü ve sesi giderek diğerlerinin yüzü ve sesine dönüşür; aynılaşır. Lisa aslında değişmemiştir, tüm eşsizliği ile oradadır, ancak Michael’ın onun farklılıklarına yüklediği anlam kaybolmuş, Michael’ın zihnindeki aynılığın cehenneminde yitip gitmiştir.
Film günümüz insanın tahammülsüzlüğünü ve tüketim açlığını çarpıcı bir biçimde dile getiriyor. Aşırılık altında boğulan ve tükettikçe daha da aç kalan insanın elinde günün sonunda hiçbir şey kalmıyor. Yalnızca nesne ve enformasyon aşırılığı değil, elimizin altındaki telefonlarla mesafesizce hayatımıza dahil olan insan aşırılığı da insanı eziyor. Sürekli her şeyin yenisini talep etme durumu, herhangi bir şey ile bağ kurulmamasına ve insanın yersiz-yurtsuzlaşmasına, ait olamamasına neden oluyor. İlişki kurduğu insanları da bir nesne gibi görmesine, elde ettiği anda değerini kaybetmesine, tıpkı bir tüketim nesnesiymiş gibi algılanmasına yol açıyor. Film bu noktada, “ötekiliğini, başkalığını ve farklılığını” yitiren ve giderek aynılaşan insanlar ve deneyimlerle, “ötekiliğe, başkalığa ve farklılığa” yer bırakılmayan, tahammülsüzleşilen cansız bir yaşantının portresini çiziyor.
Michael filmin başında 10 sene önceki, Michael’ın aniden ortadan kaybolarak, “ghostlayarak’ terk ettiği aşkı Bella’nın sitem ve acılarını ifade ettiği mektubunu sürekli gözden geçiriyor. Sonrasında anlıyoruz ki Bella da tıpkı Lisa gibi kendine güveni olmayan, kendi kusurlarını sürekli dile getiren bir kadındır. Michael için, Michael’ın da anlamlandıramadığı şekilde, elde edilince o da aynılaşmış ve o yüzden açıklama bile alamadan terk edilmiştir. Michael kendisine neden sürekli kendini “kusurlu” gören ve özgüvensiz” kadınları seçer? Michael modern insanın narsisizminin ‘kusursuz’ bir portresidir. Kendisi özgüvensiz insanların yanında daha da büyür ve göz kamaştırır. Onların karanlığını aydınlatan bir ışık gibi görür kendisini. İnsanların başkalarına yardım etmelerine yardım eden bir bilirkişi olarak onun büyüklüğüne yetişebilecek insan bulamayacağını düşünür Michael, o nedenle kendini daha da büyük gösterecek kendini küçük gören kadınları seçer.
Film animasyon olarak, kuklalarla, stop-motion olarak çekilmiştir. “Aynının cehenneminde insanlar, uzaktan yönlendirilen kuklalardan başka bir şey değildir.” Kaufman’ın dahiyene hikaye anlatıcılığı ve yönetmenlik becerileriyle bir başyapıt olmuş bana göre.