“Annem yatmak için yukarıya çıkarken yoluna dikildiğimde, benim kendisine koridorda tekrar iyi geceler dilemek üzere uyumayıp beklediğimi görünce, beni artık evde tutmayacaklar, ertesi gün yatılı okula vereceklerdi, bundan hiç kuşkum yoktu. Ne yapalım! Beş dakika sonra kendimi pencereden atmam gerekse de, umurumda değildi. O anda istediğim, annemdi, ona iyi geceler dilemekti; bu arzuyu gerçekleştirme yolunda, geri dönemeyecek kadar ilerlemiştim artık.” Marcel Proust – Kayıp Zamanın İzinde / Swann’ların Tarafı
Bir çocuğun annenin sevgi ve şefkatine olan ihtiyacını o şiirsel cümlelerle, büyülü ve masalsı betimlemelerle Proust’tan daha güzel anlatabilen ve daha fazla hissettiren başka bir yazar yok bana göre. Anneden küçücük bir iyi geceler öpücüğü almak için bir çocuğun o çocuk kalbiyle giriştiği amansız mücadeleyi, o çaresizliği, bitmek bilmeyen bekleyeşi, göğüs gerdiği tehlikeleri nasıl da yoğun, nasıl da derin anlatıyor koca bir başyapıt olan romanında. Belki de Proust’un bu muhteşem eserinin doğuşunun sebebi olan annenin öpücüğüne duyulan ihtiyaç, çocuk-anne ilişkisinin önemini bize bir kez daha hatırlatıyor. Hepimizin annesi ile olan ilişkisinde bir yerlere dokunuyor, ruhumuza sızıyor, tüyleri diken diken ediyor, onun anımsayışlarını okurken biz de ister istemez kendi hatıralarımıza temas etmeden duramıyoruz. Çünkü istisnasız her insanın en vazgeçilmez ve ilksel ihtiyacı olan anne şefkati en evrensel şey. Gelecekteki varlığımızın şekillenişinde, attığımız adımlarda, gittiğimiz yollarda, kurduğumuz ilişkilerdeki büyük etkisi yadsınamaz.
Benim en değer verdiğim yazarlardan birisi olan Marcel Proust’u sevgi ve saygı ile anarken, çok hassas ve kıymetli olan çocuk yetiştirme sanatında, ana-babaların çocuklarını koşulsuz sevmesinin ve bunu olabildiğince göstermelerinin ne kadar önemli olduğunu hep beraber bir kez daha hatırlayalım istedim.
Resim: Johannes Vermeer, View of Delft (1660)
Not: Görsele Proust’un en sevdiği resmi koymak istedim. Proust’un resim hakkındaki düşüncelerini özetleyen cümlesi ile yazıyı sonlandıralım: “Ever since i saw the ‘View of Delft’ in the museum in the Hague, i have known that i had seen the most beautiful painting in the world.” (“Lahey’deki müzede ‘Delft Manzarası’nı gördüğümde, dünyanın en güzel tablosunu gördüğümü biliyordum.”)