Robert Musil’in Niteliksiz Adam’ındaki Moosbrugger karakteri, modernitenin dışladığı, tanımlayamadığı bir erkekliğin temsili gibidir. Bir fahişeyi öldürmekle suçlanan bu “akıl hastası” figür, bireysel arzunun, toplumsal normların ve ahlaki düzenin çarpıştığı bir noktada durur. Günümüzün “incel” figürüyle karşılaştırıldığında, Moosbrugger’ın karakterinde şaşırtıcı derecede benzerlikler bulunur: Reddedilme, yalnızlık, öfke ve özneleşememe. Ancak bu benzerlik, yüzeysel bir eşleştirmeden ziyade, farklı dönemlerde ortaya çıkan erkeklik krizlerinin metaforik bir yankısı olarak okunabilir.

Moosbrugger’ın dünyasında insanlar ona bir birey olarak değil, bir vaka olarak yaklaşır. Özellikle kadınlarla ilişkisi, arzu ve korku arasında gidip gelir. Kadınlar, onun gözünde hem cezbedici hem de tehditkâr figürlerdir; arzuladığı ama anlamlandıramadığı varlıklardır. Bu yabancılaşma biçimi, incellerin kadınlara yönelik düşmanlığını hatırlatır: “Kadın = manipülatif, yüzeysel, seçici” imgesi, her iki durumda da reddedilme deneyiminin savunma biçimi olarak ortaya çıkar.

Moosbrugger da inceller gibi, kadınlar ve toplum tarafından reddedilmenin yarattığı çaresizliği şiddetle telafi etmeye çalışır. Onu tekinsiz bir biçimde kovalayan kadından kaçarken , aslında kendi bastırılmış arzularından ve utancından kaçmaktadır. Nihayetinde kadını öldürmesi, kendisini sürekli aşağılayan, küçülten, tanımayan dünyaya yönelmiş bir öfkenin patlamasıdır. Tıpkı incellerin dijital platformlarda, kadınları aşağılayan, cezalandırma fantezileriyle dolu söylemlerinde olduğu gibi. Bu, bir tür sahte özneleşme girişimidir: “Beni görmüyorsanız, sizi yok ederim.”

Incel kültüründe şiddet genellikle fiziksel eyleme dönüşmez; ama söylem düzeyinde sürekli dolaşır. Reddit ve benzeri platformlarda “öldürme” ve “intihar” motifleri, çaresizlik duygusunun kolektif bir dışavurumu hâline gelir. Bu, bir tür nihilist dayanışmadır: Dünyayı suçlayarak kendi varoluşsal boşluğunu anlamlandırma çabası.

Moosbrugger’ın cinayeti de bu duygunun erken bir versiyonu gibidir. Toplum tarafından dışlanmış, arzusu tanınmamış ve kimliği silinmiş bir erkek olarak, kendi varlığını kanıtlamanın yolunu şiddette bulur. Musil burada yalnız bir suçludan çok, modernitenin anlam veremediği erkek özneyi gösterir.

Inceller günümüz toplumunda yalnızca “marjinal” değil, potansiyel olarak şiddet eğilimli bir grup olarak da tanımlanır. Kadınlara yönelik nefret söylemleri, toplu saldırılara övgü ve intihar/öldürme fantezilerinin sürekli dolaşıma sokulması, bu toplulukları sadece dışlanmış değil, radikalleşmiş kılar. Bu nedenle toplumun onlara dair “tehlikeli erkeklik” teşhisi temelsiz bir damgalama değil, gözlemlenebilir bir risk göstergesidir.


Musil’in Moosbrugger’ında olduğu gibi, incellerin de “kendi yaşadığı erkeklik” ile “toplumun tanımladığı erkeklik” arasında bir uçurum vardır; ancak bu uçurum, onların şiddeti meşrulaştıran ideolojiler üretmesi nedeniyle çok daha etik ve toplumsal açıdan sorunlu bir biçim alır.

Moosbrugger, incel kimliğinin bire bir karşılığı değildir; ancak modern erkekliğin kırılganlığının erken bir örneğidir. Onun yalnızlığı bireysel ve varoluşsalken, incellerin yalnızlığı dijital çağda ideolojik bir kimliğe dönüşmüştür. Musil, Moosbrugger aracılığıyla dışlanmış bir erkekliğin patolojik değil, felsefi bir sorun olduğunu gösterir. Günümüzde ise aynı yalnızlık, felsefi sorgulamanın yerini nefret söylemine bırakmıştır.

Çağın ve patriyarkanın ürettiği erkeklik krizleri, şiddeti ve öfkeyi toplumsal olarak şekillendirir.
Moosbrugger ve inceller, tesadüfi bireyler değil; çağın ve ataerkinin yarattığı tehlikeli erkeklik figürleridir.

Moosbrugger ve inceller, rastlantı ya da bireysel sapma değildir; onlar, patriyarkanın ürettiği gölgeler, sistemin kendi içine dönmüş tehlikeli yankılarıdır.
Kadın düşmanlığı, reddedilmişlik fantezisi ya da toplumsal dışlanmışlık masum değildir;
tüm bu öfke ve şiddet, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ve erkeklik ideallerinin karanlık bir yansımasıdır.