“Akıl üzerine çalışacak kadar delilik etmiştim; deliliği çalışacak kadar da akıllıydım.” – Michel Foucault
Foucault’ya göre, “deli”yi deli olarak stigmatize etmek, kendimizi “deli-olmama” halinde algılamayı gerektirmektedir. Deliliğin bilgisine sahip olmak, onu tanımak, ancak bundan itibaren mümkün olabilmektedir. Ötekinin deliliğinin mevcudiyetini kendimizin deli olmayışı negatifliği üzerinden ortaya koyuyoruz. Bu diyalektik ise bize şunu göstermektedir:, delilik – deli olmaklık, aslında kendi aklımızın bir biçimi, bütünleyenidir.
Foucault, dev eseri “Deliliğin Tarihi”nde, 16. Yy’dan 19. Yy’a kadar, deliliği kapatma-hapsetme pratiklerinin ve deliliğin algılanış biçimlerinin geçirdiği değişimleri kendi felsefik çerçevesinden incelemiş ve analiz etmiştir.
Uzunca bir süre deli toplumdışı, anlaşılayaman, belirsiz, tekinsiz, korkulan ve kötü muamele gören olarak var olmuştur. Bu maddelerden herhangi birisini o veya bu şekilde karşılayan herhangi birisi, çoğunlukla da suçlular, yaşlılar, düşkünler, fakirler, “ahlaksız”lar aynı çatı altında türlü biçimlerde “delilik” damgası alarak kapatılmışlardır.
19. Yy’a gelindiğinde, insanlık geçirdiği ilerlemeler ışığında anlaşılamayanı anlama çabalarına girişmiş ve nihayet “delilik” de tıp alanının içine dahil edilmiştir. “Deliler” artık dışlanmak, toplumdışına itilmek için değil; “iyileştirmek” için kapatılacaktır. En önemlisi de insanca muamele görmeye başlayacaktır.
Aslında “deli”yi anlama ve iyileştirme, 18. Yy’a kadar birçokları tarafından arzulanmış ancak pratiğe dökülememişti; belki de zamanın ruhuna (zeitgeist’ına) uygun bir zaman değildi. Ancak Philippe Pinel bunu 18. Yy’ın sonunda nihayet pratiğe dökecekti.
Artık kapatılan, hapsedilen, unutulan, toplumun dışına itilen, zincirlenen “deli”nin zincirlerini Pinel kıracaktı. Onların insanca muamele görmeleri için çalışmalara başladı. Pinel “kapatma” deyince akla gelen Bicetre ve Salpetriere’de görev aldı ve buradaki “delileri” zincirlerinden kurtardı. İnsanlık dışı muamele görenleri topluma dahil etmenin önünü açtı.
İnsan tek yönlü değildir ve insana dair her şey gibi deli ve deli-olmayan da, siyah ve beyaz gibi keskin çizgilerle birbirinden ayrılmaz. Bu anlayışın kavranması açısından Pinel’in attığı bu adım tarihteki yeri oldukça önemlidir.
Sonuç olarak Pinel, deliliğin tıp alanına dahil edilmesinin, “deli”nin insanca muamele görmesinin, toplumun içine dahil edilmesinin ve modern psikiyatrinin öncülerinden birisi olarak adını tarihe yazmıştır.
Not: Orijinal metne sadık kalmak adına Foucault’dan hareketle “deli” kelimesini kullanmayı uygun gördüm. Günümüzde deli sözcüğü negatif çağrışımlar yaratmakta ve bu nedenle kullanımından kaçınılmakta olduğundan, yanlış anlaşılmalardan kaçınmak adına bu bilgiyi paylaşıyorum.
Resim: Tony Robert-Fleury – Pinel, medecin en chef de la Salpetriere