“Peki beni mutlu eden şeyin mutlaka bir adı mı olması gerek? Aşkmış! Benim duygularımı binlerce zayıf ruhlunun yanlış kullandığı bir adla basitleştirmeyin! Benim hissettiklerimi başka kim hissetmiştir? Böyle bir varlık henüz var olmadı; ad nasıl duygudan önce var olabilir? Bu eşi benzeri olmayan yeni bir his, eşi benzeri olmayan bu yeni varlıkla birlikte yeni ortaya çıktı ve sadece bu varlık için geçerli! Aşkmış! Aşktan bana bir zarar gelmez!” Friedrich Schiller – Hayaletgören

Her aşığın aşkı eşsizdir. Her aşık hissedenin aşkı diğer herkesinkinden büyük gibi gelir. Aşk tam olarak böyle bir his işte; daha önce kimsenin yaşamadığı kadar büyük, fazlasıyla kişiye özel, tanımlanamaz, yüce, ilk defa gelmiş gibi, hiç gitmeyecekmiş gibi, kimse anlayamaz gibi…

Gotik edebiyatın nadide eserlerinden olan “Hayaletgören” üzerinden korku unsurunu işlemek yerine aşk’a değindim; belki de iki yoğun duygu arasındaki benzerlik sandığımızdan fazladır. İkisi de insanı canlı hissettirir, yaşama tutku ile sarılmaya yönelten bir yakıttır; sarsar, rutini bozar, duygunun yöneldiği nesneden başka bir şeyi düşünememeye neden olur. Birinde korku nesnesini ortadan kaldırmak için, diğerinde aşkın nesnesini daha da yakın kılmak için büyük bir yaratıcılık ile çözümler bulmaya götürür, adeta insanı bir sanatçı kılar…

Resim: Guglielmo Castelli